Tahta Çıkışının 500. Yılı Münâsebetiyle
Yazma Eserlerde
KÂNÛNÎ SULTAN SÜLEYMAN DEVRİ
Sanal Sergisi
-
1-
Sultan I. Süleyman, Kânûnî, Muhteşem, Büyük Türk.
Osmanlı sultanlarının onuncusu (30 Eylül 1520 – 7 Eylül 1566). Yavuz Sultan Selim ile Hafsa Sultan’ın oğlu. Tek vâris olarak devraldığı Osmanlı tahtında 46 yıl kaldı. 10’u batıya olmak üzere 13 kez sefere çıktı. Son nefesini son seferinde verdi. Devrinde kanun ve devlet nizamının yanında sanat ve edebiyat da zirveye ulaştı.
Cülûsına dokuz yüz hem yigirmi altıdur târîh
Bunun eyyâm-ı adlinde bu devlet buldı mîzânı
Cihânda Hân Süleymân kırk sekiz yıl pâdişâh oldı
Vilâyetler musahhar eyleyüb arturdı unvânı
Cihân maʻmûr u âbâdân olup halk oldı âsûde
Zamânında zuhûr itdi niçe âsâr-ı Sübhânî
Tarihçi, müzisyen ve bestekâr Solakzâde Mehmed Hemdemî tarafından manzum olarak kaleme alınan Fihrist-i Şâhân, ilk 19 Osmanlı padişahı hakkındaki bazı bilgileri ana hatlarıyla aktaran bir eserdir. Daha sonra çeşitli şairler tarafından yapılan ilavelerle Sultan Abdülaziz zamanına kadar getirilmiştir. Birçok nüshası bulunan Fihrist-i Şâhân’ın Nafiz Paşa nüshası, Sultan Abdülaziz’e kadar gelmekte ve tüm padişahların resimlerini de içermesi bakımından dikkat çekmektedir.
Fihrist-i Şâhân
Solakzâde, Mehmed Hemdemî Çelebi (v. 1068/1658)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nafiz Paşa Koleksiyonu, 1183
Türkçe, Nesih, 98 vr.
-
2-
30 Eylül 1520’de babası Yavuz Sultan Selim’in vefatıyla boşalan Osmanlı tahtına oturan Sultan Süleyman, henüz birinci yılını doldurmadan, Mayıs 1521’de ilk seferine çıktı. Temmuz ayında ordunun Böğürdelen Kalesini fethi üzerine “Evvel fethettiğim kal‘adır, ma‘mûr olmak gerekdir” buyruğuyla kalenin tamirini emretti. Aynı yılın ağustos ayında Belgrad’ı alan ve burada on sekiz gün kadar kalan Sultan, İstanbul’a zaferle döndüyse de sevinci uzun sürmedi. Zira başkente döndüğünde oğulları Murad ile Mahmud’un vefat haberlerini alacaktı.
Fî Şehr-i Şa‘bânü’l-mu‘azzam sene 927…
…Böğürdelen kal‘ası feth oldu deyü haber geldi.
…Pâdişâh konağa geldikde varup Böğürdeleni seyr eyledi. “Evvel feht itdüğüm kal‘adır. Ma‘mûr olmak gerekdür” deyû kal‘ayı tevsi‘ idüb dâ’iresine hisâr bahçe yapılub hendegine Sava suyun akıtmak emr eyledi.
Sokullu Mehmed Paşa’nın sır kâtipliği, reisülküttaplık ve nişancılık gibi mühim vazifelerde bulunmuş olan Ferîdûn Ahmed Bey’in, III. Murad’a kadar Osmanlı Sultanlarının mektup, ferman, berat ve fetihname gibi yazışmalarını derlediği Münşeâtü’s-Selâtîn, bu sahada yazılmış eserlerin en mükemmeli sayılmıştır. Osmanlı devrinde iki kez basılan eserin bu bölümü, Sultan Süleyman’ın Belgrad Seferi hakkındadır.
Münşeâtü's-Selâtîn
Ferîdûn Ahmed Bey (v. 991/1583)
Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nuruosmaniye Koleksiyonu, 4317
Türkçe, Arapça, Farsça, Talik, 406 vr.
-
3-
Genç Padişahın ikinci seferi Saint-Jean Şövalyelerinin idaresi altındaki Rodos Adası’na oldu. 1522 yılının yaz aylarında başlayan kuşatma altı ay sürdü ve 20 Aralık’ta Ada teslim alındı. Camiye çevrilen Saint Jean Katedrali’nde, kendisi ile birlikte seferde hazır bulunan Müftü (Şeyhülislam) Zenbilli Ali Cemâlî Efendi’nin arkasında kıldığı Cuma namazının ardından Sultan Süleyman, Marmaris üzerinden Payitahta geri döndü.
Bu Dâsıtân, Cemşîd-i Cihân-Sitân, Hurşîd-i Âsumân-Âsitân, Nâsıb-ı ‘Alem-i ‘Âlem-Ârây, Hazret-i Sâhib-Kırân-ı Fermân-Fermây, Keştî-i ‘Azîmeti Deryâ-yı Gazâya Salduğını, Rodos Hisârını Küffâr-ı Menhûs-ı Menkûs-Râyet Elinden Alduğını Beyân İder.
Kânûnî Sultan Süleyman dönemi şeyhülislamlarından Kemalpaşazâde, II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerine de çeşitli görevlerde bulunmuş ve her üç padişahın da sevgi ve saygısını kazanmıştır. II. Bayezid’in isteği üzerine kaleme aldığı Tevârîh-i Âl-i Osmân adlı eserini Kânûnî’nin talebi üzerine genişleterek Mohaç Seferi’ne kadar getirmiştir. Eserin bu bölümünde, Sultan Süleyman’ın 1522 tarihli Rodos Seferine çıkışı anlatılmaktadır.
Tevârîh-i Âl-i Osmân
Kemalpaşazâde, Şemseddin Ahmed b. Süleyman (v. 940/1534)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Fatih Koleksiyonu, 4221
Türkçe, Talik, 19 st., 236 vr.
-
4-
Rodos fatihi Sultan Süleyman 1523 Haziran’ında teamüllere aykırı olarak Hasodabaşısı İbrahim Ağa’yı, Rumeli Beylerbeyiliği ile Vezîriâzam olarak atadı. Padişahın ona olan muhabbeti nedeniyle Makbul lakabıyla anılmaya başlanan İbrahim Paşa, kendisinden önce hiçbir vezîriâzama tanınmayan yetkiler ve serasker unvanıyla seferlere çıkacaktı. Mühründe kendisini “bende-i Sultân Süleymân Şâh” olarak tanımlamışsa da on üç yıllık görevinin ardından, saltanat hırsına kapıldığı gerekçesiyle idam edildi.
Yavuz Sultan Selim Mührü: Selîm Şâh bin Bâyezîd Hân el-Muzaffer dâimâ
İbrahim Paşa Mührü: Be- mühr-i Hâtem-i Hatm-i Nübüvvet kez reh-i ta’zîm
Şüd ez Cân bende-i Sultan Süleymân Şâh, İbrâhîm
İranlı mutasavvıf şair Ferîdüddin Attar’ın, meşhur sûfîlerin hayatlarını anlattığı Tezkiretü’l-Evliyâ isimli eserinin bu nüshası, baş ve son varaklarında yer alan iki mühürle benzerlerinden ayrılır. Yavuz Sultan Selim’e ait mühür, nüshanın Saray’a ait olduğunu; İbrahim Paşa mührü ise –muhtemelen- Sultan Süleyman tarafından kendisine hediye edilmiş olduğunu düşündürür.
Tezkiretü’l-Evliyâ
Ferîdüddin el-Attâr, Ebû Hâmid Muhammed b. İbrâhim (v. 618/1221)
Süleymaniye Yazama Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 3133
Farsça, Nesih, 17 st, 259 vr.
-
5-
Padişah’ın yeni Vezîriâzamı ile çıktığı ilk sefer 1526 yılında Macaristan üzerine oldu. Mohaç ovasında karşılaşılan Macar ordusu, birkaç saat içerisinde darmadağın edilmiş, kaçabilenlerin ise pek çoğu bataklıkta boğulmuştur. Bu muharebeden sonra Budin üzerine yürüyen Sultan, şehri mukavemet gösterilmeksizin teslim almış ve müstakil Macar Krallığına son vermiştir.
Zafer-yâften-i Şâh-ı Rûm Ve Giriften-i Taht-ı Budûn
Gâzî begler çün bu fethi gördiler Geldiler dîvâna karşu durdılar
Kal‘a-i Rodos ile Kıbrıs-ı Rus Didiler feth oldı taht-ı Üngürüs
Ulu begler yire yüz urup o gün Kutlu olsun didiler feth-i Budûn
16. yüzyıl divan şairlerinden olan Bahârî, döneminde beğenilen fakat eserlerinin önemli bir kısmı günümüze ulaşamamış şairlerdendir. Bahârî’nin mecmualarda dağınık olarak bulunan birkaç şiiri dışında eldeki en önemli eseri, Kıyâmetnâme (Fetihnâme-i Gazâ-yı Üngürüs) adını taşımaktadır. Kânûnî Sultan Süleyman’ın 1543 yılında yaptığı Macaristan seferini konu edinen eser, kronolojik olarak seferi ve fethi anlatmakta, tarihsel olaylara dair çeşitli detaylar sunmaktadır.
Kıyâmetnâme (Fetihnâme-i Gazâ-yı Üngürüs)
Ali Bahârî
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Hacı Mahmud Efendi Koleksiyonu, 5345
Türkçe, Talik, 11 st., 16 vr.
-
6-
Avusturya Arşidükü Ferdinand’ın kendisini Macaristan Kralı ilan ederek Budin’i işgal etmesi üzerine Sultan Süleyman, 1529 yılında bir kez daha sefere koyuldu. Budin yarım günlük bir mukavemetten sonra geri alınarak Ferdinand’ın bulunduğu Viyana üzerine yüründü. Mevsim şartlarının elvermeyişi ve muhasara için gerekli büyük topların getirilmemiş olması nedeniyle 21 gün süren kuşatma kaldırılarak İstanbul’a geri dönüldü.
Umûmî bir dünya tarihi olan Câmi‘u’t-Tevârîh, müellifi Kâtib Mehmed’in günümüze ulaşan tek eseridir. Yaratılıştan başlayan eser Kânûnî’nin torunu III. Murad’ın cülusu ile son bulur. Olayların oldukça muhtasar kaleme alındığı eserin bu sayfalarında, Sultan Süleyman’ın 1529’da Budin’i geri alarak Viyana’yı kuşatması anlatılmaktadır.
Ve hicret-i Nebeviyye'nün sene sitte ve selâsîn ve tis‘a-mi’esinde Beç seferine tedârük emr idüp Rum-ili ve Anadolı leşkeriyle kal‘a-i Beç üzerine ‘azímet-i hümâyûn etdi…
…Ol zamân Beç kal‘asınun fethi müyesser olmayup Beç altında ‘asâkir-i zafer-me’âsir üzerine kar yağmağla hazret-i pâdişâh-ı sa‘âdet-penâh ‘avdet idüp Dârü's-Saltana semtine ‘azîmete kıyâm gösterdi.
Câmi‘u’t-Tevârîh
Kâtib Mehmed Zâ‘im (v. 985/1578’den sonra)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Fatih Koleksiyonu, 4306
Türkçe, Rikâ‘, 21 st., 321 vr.
-
7-
1530 yılının Haziran-Temmuz aylarında Osmanlı Pâyitahtı Sûr-ı Hümâyûn ile şenlendi. Padişahın üç şehzâdesi, Mustafa, Mehmed ve Selim, görkemli bir düğünle sünnet edildiler. On beş gün süren şenliklerde ülkenin dört bir yanından gelen cambaz ve hokkabazların yanı sıra, Matrakçı Nasûh tarafından tertip edilen iki seyyar kale arasındaki savaş oyunu temsili, Atmeydanı’nı dolduran halk tarafından ilgiyle izlendi.
Bunları merdâne meydâne yürütdiler revân
Çün mukâbil oldılar kapular açıldı hemân
Tarihçi, matematikçi, silahşor ve nakkaş Matrakçı Nasûh’un silahşorluğa dair minyatürlü bir eseri olan Tuhfetü’l-Guzât , 1530 yılında kaleme alınmıştır. Beş kısımdan oluşan bu eserin ilk dört bölümünde yay ve ok, kılıç, topuz, kalkan anlatılmış olup, son bölümde ise Matrakçı’nın, Kânûnî’nin şehzâdelerinin sünnet düğününde gösterdiği “İki Kale Oyunu” anlatılmaktadır. Burada görülen minyatürler, bahsi geçen savaş temsili için Matrakçı’nın tertip ettiği tekerlekli iki hisarı göstermektedir.
Tuhfetü’l-Guzât
Matrakçı Nasûh b. Abdullah b. Karagöz (v. 971/1564)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Esad Efendi Koleksiyonu, 2206
Türkçe, Nesih, 15 st., 42 vr.
Şaban 939 / Mart 1533
-
8-
Sûr-ı Hümâyûn’da Sultan’a pek çok kaside sunuldu. Bunlarda biri olan şair Figânî’nin Sûriyye’si, Mısır sultanıyla Acem şahının, Padişahın kapısında kul olduklarını söylerken, peygamber isimlerinden teşbihle Sultan’a “öyle bir Süleyman’sın ki İbrahim sana vezir olmuştur” diyordu. Ne var ki şair, “put kırıcı” Hz. İbrahim’e benzettiği Vezîriâzam tarafından iki yıl sonra idam ettirildi. Gerekçe ise İbrahim Paşa’nın Budin’den getirtip sarayının önüne diktirdiği heykelleri kast ederek “Cihana iki İbrahim geldi, biri put kırdı, öteki put dikti” manasına gelen Farsça bir beyit söylediği iddiasıydı. Daha sonra gelen tezkire yazarları, beytin Figânî’ye ait olmadığını yazdılar.
Hâdim-i kemter kapunda Mısr sultânı şehâ
Âsitânun kullarından Hüsrev-i milk-i Acem
Saltanat gülzârınun nevres-nihâl-i servisin
Gonce-âsâ baş açup eyler du’â niçe ümem
Şol Süleymânsın ki İbrâhîm olupdur âsafın
Enbiyânun himmeti üstinde hâzır dem-be-dem
Mustafânun sünneti devründe cârîdir şehâ
Ehl-i İslâm’a du’â-yı devletün farz ü ehem
-
16. yüzyıl divan şairlerinden olan ve Sadrazam Makbul İbrahim Paşa’nın sarayının önüne heykeller diktirmesini hicvettiği iddiasıyla idam edilen Trabzonlu Figânî’nin meşhur şiirlerinden biri, Kânûnî Sultân Süleymân’ın şehzâdelerinin 1530 yılında gerçekleşen sünnet düğünü için yazdığı Sûriyye kasidesidir.
Mecmû’a-i Ra’nâ-ver
Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nuruosmaniye Koleksiyonu, 4966
Cevrî İbrahim Çelebi’nin Ta‘lik Hattıyla
Türkçe, Farsça, 19 st., 236 vr.
Muharrem 1027/ Ocak 1618
9-
Ferdinand’ın Estergon, Vişegrad ve Vaç Kalelerini alarak Budin’i muhasara etmesi üzerine Sultan Süleyman 1532’de bir kez daha sefere çıktı. Bu kez hedef yalnızca Ferdinand değildi. Alman İmparatoru Şarlken’i de savaş alanına davet eden Sultan, işgal edilenlere ek olarak muhtelif kaleleri aldıysa da, ne Ferdinand ne de abisi Şarlken Kânûnî’nin karşısına çıkmadı. Akıncılarını Almanya içlerine kadar gönderip her iki hükümdara da ağır ifadelerle dolu mektuplar gönderen Sultan Süleyman yedi ay süren seferin ardından İstanbul’a geri döndü.
Bu Dâstân Kral-ı Bed-fi‘âlün Hakîkat-ı Ahvâl-i Pür-ihtilâline Vukûf-ı Tâm Tahsîl Olınup Hücûm-ı Asker-i İslâm-ı Mehâbet-rüsûmdan Kalb-i Cebânına Havf u Haşyet Galebe İtmekle Aslâ Mukâbele vü Mukâteleye İktidârı Olmaduğı Ma‘lûm Olıcak Umûmen Vilâyetini Yıkup Yakmak Tedbîri İdildügin Beyân İder
Abisi Mustafa Çelebi ile birlikte Sultan Süleyman devrinin önemli ilim ve devlet adamlarında olan Celâlzâde Sâlih Çelebi’nin eseri, Târîh-i Sefer-i Zafer-Rehber-i Alaman, Sultan’ın 1532 tarihinde yaptığı Alman seferini anlatır. Bölüm başlıklarının “Dâstân” şeklinde isimlendirildiği eserin bu bölümünde, Alman İmparatoru Şarlken’in Osmanlı ordusunun karşısına çıkmaya cesaret edemediği anlatılır.
Târîh-i Sefer-i Zafer-Rehber-i Alaman
Celâlzâde Sâlih Çelebi (v. 973/1565)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Kadızade Mehmed Koleksiyonu, 557-003
Müellif Hattı
Türkçe, Talik, 17 st., 35-82 vr.
-
10-
Batı cephesinde elde edilen üstünlük ve ateşkesi fırsat bilen Padişah yönünü doğuya çevirdi. Irakeyn (İki Irak, Irak-ı Acem ve Irak-ı Arap) Seferi için önden İbrahim Paşa’yı göndermiş, Defterdar İskender Çelebi’yi de ona müşavir ve kethüda tayin etmişti. Kendisi de 1534 Haziranında yola çıkarak Vezîriâzam ile fethettiği Tebriz’de buluştu. İbrahim Paşa’nın da etkisiyle gözden düşen İskender Çelebi Bağdat’ın fethi sonrası 1535 Mart’ında, beytülmâle ihanet iddiası ile idam edilirken, ilim, sanat ve kalem erbabı büyük bir hamisini kaybediyordu. Kendisi de himaye bahsinde Çelebi ile yarışacak seviyede olan Makbul İbrahim Paşa, bu hadiseden sonra bir yıl yaşayabilmiş ve 1536 Mart’ında boğdurularak Maktul olmuştur.
Eserin müellifi Bostan Çelebi, Kânûnî Sultan Süleyman döneminde, Bursa, Edirne ve İstanbul kadılıklarının yanında Anadolu ve Rumeli kazaskerliği gibi önemli görevlerde bulunmuş bir devlet adamıdır. Gazavât-ı Sultan Süleyman (Süleymannâme), Kânûnî devrinin ilk yirmi iki yılına dair mühim bir kaynaktır. Eserin bu bölümünde Irakeyn seferi esnasında Defterdar İskender Çelebi’nin idam edilmesi anlatılmaktadır.
Ve bu sefer-i hümâyûn-eserde leşker kethüdâsı ve hızâne-i ‘âmire defterdârı İskender Çelebi’nün mâl-i beytü’l-mâl husûsunda envâ‘-ı hıyâneti zâhir olub Hazret-i Sâhib-kırân-ı bî-hümâl Irak-ı ‘Acem’e hulûl-ı ikbâl kıldıkda, kazâyâsı sâha-i saltanata arz olunub ma‘zûl olmışdı. Ba‘dehû halk-ı âleme ibret içün ol mahall nâsıye-i hayâtına dâğ-ı siyâset uruldı.
Gazavât-ı Sultân Süleymân
Bostan Çelebi, Mustafa b. Mehmed Ali et-Tirevî
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 3317
Türkçe, Nesih , 15 st., 171 yk.
-
11-
“Bu büyük devleti idare eden benim; her ne yaparsam yapılmış olarak kalır; zira bütün kuvvet benim elimdedir.” Ferdinand’ın elçileriyle görüşmesi esnasında sarf ettiği bu sözler, Pargalı İbrahim Paşa’nın hem kudretini hem de sonunu hazırlayan kibrini gözler önüne serer. Dönemin müverrihleri Paşanın adalete ve Padişahın emirlerine sıkı sıkıya bağlı olmakla beraber Bağdat’ın fethinden sonra ahlâkının değiştiğini ve gurura kapıldığını söyler. Selefi hiçbir veziriazama nasip olmayan yetkilerle donatılmış ve muazzam bir servete sahip olan İbrahim Paşa, yine çağdaşlarının ifadeleriyle “ne bunca kahredici kuvveti ile kaderinin önüne geçebilmiş, ne de büyük hazineleri ile ecel yoluna set çekebilmiştir.”
… Hezâr dürlü fikr ü hayâl-i muhâl ve kibr ü dalâlle niçe sevdâ-yı bî-sûd ve niçe kâm-ı nâ-mevcûd-ı nâ-bûdı maksûd u murâd u matlûb-ı fuâd idinmişdi. Ol fikr-i fâsid ve hayâl-i kâsid aklını akîm ve ra’yını sakîm idüp, zâğınun hümâ ve kelâğınun ankâ olmak hevâsında uçardı.
… Ne bu kadar kuvvet-i kâhire ile kazâ-yı mübremi redd, ve ne bunca hazâyin-i vâfire ile ecel yolunı sedd idebildi.
Latîfî’nin İbrahim Paşa hakkında yazdığı iki risalesinden biri olan “Risale-i Pür-hüner der Hakk-ı İbrahim Paşa-yı İbret-muhayyer”, Maktul Paşa’nın ölümünden sonra kaleme alınmıştır. Paşa’yı sanat ve sanatkârı seven, cömert bir devlet adamı olarak anlatırken, zaaflarına da değinir. Dünya nimetleri ve şöhrete olan düşkünlüğünün sonunu getirdiğini ve sahip olduğu kuvvet ve hazinelerin acı akıbetine mani olamadığını yazar.
Risale-i Pür-hüner der Hakk-ı İbrahim Paşa-yı İbret-muhayyer
Latîfî, Abdüllatif b. Abdullah el-Kastamonî (v. 990/1582)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Esad Efendi Koleksiyonu, 1904
Türkçe, Talik, 15 st., 100-113 vr.
-
12-
1536 yılına gelindiğinde Kânûnî Sultan Süleyman Kudüs’te bir dizi imar faaliyeti emrini vermiştir. Şehrin suya kavuşturulması ile başlayan çalışmalar, Mescid-i Aksâ ve Kubbetü’s-Sahra’nın tamiri ve şehri çevreleyen surların ihyası ile tamamlanır.
Bizzat görevli bulunduğu imar faaliyetlerini, Kudüs’ün tarihi ve faziletleri ile harmanlayarak Fezâil-i Kuds ismiyle kaleme alan Na‘îmî eserini, “Beyt-i Makdis’den du‘âlardur hedâyâmuz bizüm” mısraı eşliğinde Sultan Süleyman’a göndermiştir. Eserin bu bölümünde, Kudüs ahalisinin susuzluktan şikâyeti ve Kânûnî'nin Kudüs'e su getirilmesi için ferman buyurması anlatılır.
Dergâh-ı Sa‘âdet-destgâh’a Teşnelikden Beytü’l-Makdis Ahâlîsinün Arz-ı Hâli ve Pâdişâh-ı Âlem-penâh Hazretlerinün Kuds-i Şerîf’e Su Getürmeğe Fermân-ı Vâcibü’l-İmtisâlidür
Fezâil-i Kuds
Na‘îmî, Çeşmecizâde Ni‘metullah Çelebi (v. 974/1567)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Fatih Koleksiyonu, 04446
Türkçe, Nesih, 13 st., 81 vr.
*Eser, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı tarafından tıpkıbasımı ile birlikte yayımlanmıştır.
-
13-
Saltanatının ilk yıllarında büyük dedesi Fatih Sultan Mehmed’in deneyip geçekleştiremediği iki fethi; Belgrad ve Rodos fetihlerini tamamlayan Sultan Süleyman, 1537’de, yine O’nun Roma hedefine yönelik bir adımla donanmasını Korfu Adası’na yöneltti. Kendisi de 13 Temmuz’da Avlonya’ya ulaşan Sultan, iki aylık kuşatmadan sonuç elde edilemeyince 15 Eylül’de muhasarayı kaldırma emri vererek Edirne üzerinden İstanbul’a döndü.
Bu Fasl Korfoz Nâm Cezîreyi Beyân İder
Hicret-i Nebî Aleyhisselâm tarihi dokuz yüz otuz bir yılında iken mezkûr adaya Venedikli hükm ideli yüz yigirmi dokuz yıl olmuşdı.
Kânûnî Sultan Süleyman döneminin meşhur kaptan-ı deryası Pîrî Reis tarafından hazırlanmış olan Kitâb-ı Bahriyye, Osmanlı coğrafya ve haritacılık tarihinin en önemli örneğini oluşturmaktadır. Ege ve Akdeniz’in tam bir portolan (kıyı ve liman) atlasıdır. Bu nüsha, içerdiği 218 adet harita ile, eserin ikinci telifi olarak adlandırılan 1526 tarihli nüshalar içerisinde “en tam ve mükemmeli” olarak tanımlanmıştır. Sayfada görülen Korfu (Korfoz) Adası metnin telifinden 12 yıl sonra Sultan Süleyman tarafından kuşatılmış ancak fethi mümkün olmamıştır.
Kitâb-ı Bahriyye
Pîrî Reis (v. 960/1553)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 2612
Türkçe, Nesih, 15 st, 429 vr.
932/1526
-
14-
Sonuçsuz kalan Korfu Kuşatması’nın ardından, 1538’de Andrea Doria komutasında birleşen İspanya, Papalık, Avusturya, Venedik, Ceneviz, Portekiz ve Malta gemilerinden oluşan büyük bir donanma Preveze Kalesi’ni kuşattı. Barbaros Hayreddin Paşa kumandasındaki Osmanlı donanması bu yöne hareket etti. Olumsuz güç dengesine rağmen ustaca manevralarla düşman gemilerine ağır zayiat verdirmeyi başaran Barbaros, meşhur amiral Andrea Doria’yı geri çekilmeye mecbur etti. Katib Çelebi, yıllar sonra Osmanlı deniz seferlerini anlatmak için kaleme alacağı eserinde Preveze Zaferi’ni “Cihâd-ı Ekber-i Hayreddin Paşa” diye adlandıracaktır.
Cihâd-ı Ekber-i Hayreddin Paşa
Bu esnâda İspanya ve Papa ve Venedik donanması körfezde cem olup Preveze üzerine hücûm itdiler diyü haber geldi.
17. yüzyılın önde gelen âlimlerinden Kâtib Çelebi’nin Tuhfetü’l-Kibâr fî Esfâri’l-Bihâr adlı eseri, denizcilik tarihi için önde gelen başvuru kaynaklarından biridir. İlk Türk matbaası olan Müteferrika Matbaası’nda da basılmış olan kitap, Osmanlı deniz savaşları hakkındadır. Bu sayfalarda, Kânûnî Sultan Süleyman döneminde Barbaros Hayreddin Paşa’nın komutasında yapılan Preveze Deniz Muharebesi anlatılmaktadır.
Tuhfetü’l-Kibâr fî Esfâri’l-Bihâr
Kâtib Çelebi, Mustafa b. Abdullah el-İstanbulî (v. 1067/1657)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Mihrişah Sultan Koleksiyonu, 304
Türkçe, Talik, 25 st., 1-80 vr.
-
15-
Donanması Preveze’de savaşırken Sultan Süleyman da ordusu ile Boğdan üzerine yürüdü. Voyvodalığın başşehri Suceava’ya 15 Eylül 1538’de girdi ve ordusu da Moldova kıyılarına kadar ilerledi. Zaferle dönülen seferin ardında Payitahtta törenler düzenlendi.
Üç yıllık inziva ve av döneminin ardından 1541’de yeniden Macaristan üzerine gitmeye mecbur kaldı. Osmanlı vasalı statüsündeki Macar Kralı Zapolya’nın ölümü üzerine Ferdinand yeniden Budin’i kuşatmıştı. Şehri bir kez daha ele geçiren Kânûnî, bu kez vasallık değil doğrudan beylerbeyilik merkezi olarak Osmanlı Devleti’ne bağladı.
Sekizinci Sefer-i Nusret-eser
Dokuzuncu Sefer-i Zafer-eser
Kânûnî Sultan Süleyman dönemi devlet adamlarından tarihçi Ramazanzâde Nişancı Mehmed Çelebi’nin, tarih okumak isteyenler için el kitabı niteliğinde kaleme aldığı Târîh-i Nişancı adlı eserinde Kânûnî devri olaylarına önemli bir yer ayrılmıştır. Burada görülen sayfalarda, “Sekizinci Sefer-i Nusret-eser” ve “Dokuzuncu Sefer-i Zafer-eser” başlıkları ile Kânûnî’nin Boğdan ve Budin seferlerine yer verilmiştir.
Târîh-i Nişancı
Ramazanzâde Nişancı Mehmed Çelebi (v. 979/1571)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Hacı Beşir Ağa (Babıali) Koleksiyonu, 459
Türkçe, Talik, 17 st., 153 vr.
Medine, 981/1573
-
16-
İki yıl sonra, 1543’te, tesis edilen Budin Beylerbeyiliğini güçlendirmek ve Peşte’yi kuşatan Habsburg ordusunu püskürtmek amacıyla bir kez daha Macaristan üzerine sefere çıkıldı. Şikloş, Estergon ve İstolni Belgrad Kalelerini zapt ederek geriye dönen Padişahı Edirne’de acı bir haber karşıladı. Padişah’ın Hürrem Sultan’dan olma büyük oğlu Şehzâde Mehmed, Manisa’da vefat etmişti.
“Bu bâb Padişâh-ı ‘âlem-penâh hazretlerinün Şikloş ve Estergon ve İstolni Belgrad’a sefer itmesinün sebebin beyân ider”
Eser, hakkında fazla bilgi bulunmayan Çelebi Müftî isimli bir müellif tarafından, Kânûnî Sultan Süleyman döneminde kaleme alınmış ve Şikloş, Estergon, İstolni Belgrad ve Budin fetihleri sırasıyla anlatılmıştır. 15a sayfasında kırmızı mürekkep ile seferin neden yapıldığına dair bab başlığı bulunur.
Fetihname-i Şikloş, Estergon ve İstolni Belgrad
Çelebi Müftî
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Hekimoğlu Ali Paşa Koleksiyonu, 700
Türkçe, Nesih, 15 st, 151 vr.
Receb 952 / Eylül 1545
17-
İstanbul’a gelerek Manisa’dan getirtilen oğlunun cenaze merasimine katılan Sultan Süleyman’ın bu acı hadiseden çok etkilendiği ve gözyaşlarının sel gibi aktığı rivayet edilmiştir. Taht için en güçlü aday olarak görülürken 22 yaşında vefat eden Şehzâdesi için bir cami yapılması emrini vermiş, Mimar Sinan tarafından yapımına başlanan Şehzâde Câmii, 1548 yılında tamamlanmıştır.
Hâdise-i vahşet-engîz ü ciğer-sûz, haber-i nefret-engîz ü mâtem-efrûz Şâh-ı pîrûz-rûzın sem‘-i şerîflerine irişicek yemm-i şefakatları cûşân, deryâ-yı âtıfetleri hurûşân olub âb-ı dîde-i mübârekleri seylâb…
…idüb, hüzn ü infi‘alde Hazreti Ya‘kûb ile hem-hâl olub, hâtır-ı ‘âtır-ı safâ-mezâhirlerinde gerd-i melâl zuhûr eyledi.
Sultan Süleyman dönemi nişancılarından ve tarihçilerinden Tosyalı Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin, Süleymaniye Câmii’nin inşasına kadar Kânûnî devri olaylarını anlattığı Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik, müşahedeye dayalı eşsiz bilgilerin yanı sıra sanatlı üslubu ile de öne çıkar. Müellifin oğlu Mahmud Çelebi tarafından istinsah edilen nüshanın bu sayfalarında, Sultan’ın, oğlu Mehmed’in vefatından duyduğu üzüntü anlatılmaktadır.
Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik
Koca Nişancı, Celâlzâde Mustafa Çelebi (v. 975/1567)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 3296
Celâlzâde Mahmud Çelebi’nin Talik Hattıyla
Türkçe, 21 st., 418 vr.
-
18-
İran Şâhı Tahmasb’ın kardeşi Elkas Mirza’nın Osmanlılar’a sığınarak Sultan Süleyman’ı teşviki neticesinde, 1548 yılında Acem üzerine ikinci kez sefere çıkıldı. Sefersiz geçen beş yılın ardından ordusunun başına geçen Padişah Tebriz’e kadar gittiyse de Şâh Tahmasb’ı karşısında bulamadı. Van Kalesi alınarak şehir Beylerbeyilik merkezi yapıldı. Elkas Mirza öncülüğündeki kuvvetler İran içlerine, Şiraz’a kadar uzandılar. Kış aylarını Diyarbakır ve Halep’te geçiren Sultan, ertesi yıl sefer mevsiminde harekâtın gidişatını bir müddet daha izledikten sonra, meydana çıkma cesareti gösteremeyen Şâh’ın ordusuyla karşılaşamadan İstanbul’a döndü.
Dokuz yüz elli dörtte Elkas Mirza Rûm’a gelüp Şah Tahmasb’dan şikâyet eyledi. Pâdişâh dahî merkûma muhkem ri‘âyet idüp tabl ve ‘alem ve hayl ve libâs ve niçe kîse altun gönderdi. Ve Dokuz yüz elli beşde Pâdişâh Acem’e sefer idüp oğulları Sultân Selîm Mağnisa’dan ve Sultân Bâyezîd Konya’dan ve Sultân Mustafa Amâsiyye’den seferde gelüp el öpüp dönüp gitdiler.
16. yüzyıl ulemasından olan Cenâbî Mustafa Efendi’nin Türkçe olarak kaleme aldığı el-Aylemü’z-Zâhir fî Ahvâli’l-Evâ’il ve’l-Evâhir isimli eserde Osmanlı tarihinin yanı sıra, peygamberler tarihi, İslam öncesi devletler ve kavimler ile Hz. Peygamber ve dört halife dönemine ait bölümler bulunmaktadır. Burada görülen sayfada, Kânûnî Sultan Süleyman’ın 1548-1549 yıllarında İran üzerine yaptığı sefer anlatılmaktadır.
el-Aylemü’z-Zâhir fî Ahvâli’l-Evâ’il ve’l-Evâhir (Târîh-i Cenâbî)
Cenâbî Mustafa Efendi (v. 999/1590)
Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nuruosmaniye Koleksiyonu, 3107
Türkçe, Nesih, 17 st., 298 vr.
-
19-
1550 yılında İstanbul’da adına bir külliye inşa ettirmeye başlayan Sultan Süleyman, aynı tarihlerde Mekke’de, Mescid-i Haram ve Kâbe’nin tamiri için de emirler vermişti. Kâbe çatısı ve kapısının onarımı ile oluğunun değiştirilmesi ve tavaf alanındaki mermerlerin yenilenmesi, yapılan faaliyetlerden bazılarıydı. 1552’de tamamlanan bu onarımların yanında Padişah, Mekke’de dört mezhep için birer medrese inşa ettirmişti.
Ak mermerler döşendi tâmına
Saldı pertev ol sipihrün bâmına
İçine döşendi rengârenk ferş
Ferşi ânun oldı Hakkâ reşk-i ‘arş
Himmetin hem kıldı sîmîn bâb anâ
Sârı zabnak-veş zeheb mîzâb anâ
Hak budur kim sa‘ yi meşkûr itdünüz
Ka‘be’yi siz Beyt-i Ma‘mûr itdünüz
Ânın içün oldı târîh tamâm
Beyt-i Ma‘mûr-ı Süleymân vesselâm
Akşehirli şair, hattat ve Nakşibendî şeyhi Abdurrahman Gubârî’nin Mekke’de bulunduğu dönemde kaleme aldığı Ka‘benâme adlı eseri, bir hac rehberi niteliğinde olmanın yanı sıra, Kânûnî Sultan Süleyman’ın Harameyn’de yaptırdığı imar ve onarım faaliyetlerinden de kısaca bahsetmektedir. Kâbe’nin inşası ve bölümlerine dair çizimler de içeren bu nüshanın görülen sayfalarında, Kânûnî’nin tamir faaliyetlerinden bahsedildiği ve ebced ile 959 tarihi düşüldüğü görülmektedir.
Ka‘benâme
Gubârî, Abdurrahman b. Abdullah el-Akşehrî (v. 974/1566)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Yazma Bağışlar Koleksiyonu, 6382
Türkçe, Talik, 17 st., 106 vr.
Cemâziyelevvel 1053 / Ağustos 1643
20-
1553 yılında Kânûnî bir kez daha İran üzerine yürüdü. Sefer için gönderdiği Rüstem Paşa’dan, Şehzâde Mustafa’nın tahtı ele geçirmek için planlar yaptığı yönünde haberler alması üzerine kendisi ordunun başına geçti. Konya Ereğlisi civarında kurdurduğu otağında büyük oğlu Mustafa’yı boğdurtup, askerin tepkisini önlemek için Rüstem Paşayı vezîriâzamlıktan azletti. Sefere devamla Halep’e ulaştıysa da burada da yanında bulunan diğer oğlu Cihangir’in vefatıyla sarsıldı. Ordusuyla Revan ve Nahcıvan’ı tahrip ederek Amasya’ya çekildi. Ertesi yıl gelen Şâh’ın elçileri ile Amasya Antlaşması imzalandı.
Kânûnî Sultan Süleyman’ın saltanatı, vefatından sonra da farklı müelliflerce ele alınarak yeniden yazılmaya devam etmiştir. Bunlar içerisinde en önemlisi Şeyhülislam ve tarihçi Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Süleymannâme’sidir. Devrin olaylarını, ulema ve vezirlerin biyografileri eşliğinde anlatan eserin bu bölümünde, İran Şâhının faaliyetleri neticesinde Sultan Süleyman’ın, ileride Nahcıvan Seferi olarak adlandırılacak şark seferine çıkışı anlatılmaktadır.
Bu makâle, dâ‘iye-i hıkd u hased ve tekâzâ-yı nefs-i bed ile Şâh-ı Şî‘anun harekât-ı şenî‘ası tekrâr diyâr-ı şarka sefer-i müsmirü’z-zafer iktizâ idüb, kişver-i İrân zîr-i semm-i sütûr-ı leşker-i mansûrda vîrân oldığı beyânındadur
Süleymannâme
Karaçelebizâde Abdülazîz Efendi (v. 1068/1658)
Atıf Efendi Yazma Eser Kütüphanesi
Atıf Efendi Eki Koleksiyonu, 462
Mustafa Râsih b. Ahmed’in Talik Hattıyla
Türkçe, 25 st., 153 vr.
1194/1780
- 21-
Şehzâde Mustafa, Kânûnî’nin hayatta olan evlatlarının en büyüğüydü. Boğdurulduğunda kendisi otuz sekiz, babası ise elli dokuz yaşındaydı. Bir müddetten beri Sultan’ın yaşlandığı ve tahtı Şehzâde Mustafa’ya terk etmesi gerektiği söylenir olmuştu. Şehzâdenin de bu yönde bazı girişimleri olduğu biliniyordu. Katli, onu çok seven ve destekleyen yeniçeriler arasında olduğu gibi, ulema ve halk nezdinde de büyük bir acı ve öfkeye neden oldu. Şiirlere de yansıyan bu duyguların en güzel ifade edildiği örnek kuşkusuz Taşlıcalı Yahya’nın kaleme aldığı mersiyesidir.
Mersiyye-i Yahyâ berây-ı Sultân Mustafâ tâbe serâh
Meded meded bu cihânun yıkıldı bir yânı
Ecel celâlileri aldı Mustafâ Hânı
Tulundı mihr-i cemâli bozuldı erkânı
Vebâle koydılar âl ile âl-i Osmânı
Geçerler idi geçende o merd-i meydânı
Felek o cânibe döndürdi Şâh-ı devrânı
Yalancınun kurı bühtânı buğz-ı pinhânı
Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı
Cinâyet itmedi cânî gibi ânun cânı
Boguldı seyl-i belâya, tağıldı erkânı
N’olaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm
Yazuklar âna revâ görmedi bu râyı gözüm
“Mersiyye-i Yahyâ berây-ı Sultân Mustafâ” (Yahya’nın Sultan Mustafa için mersiyesi), Dukakinzâde Taşlıcalı Yahya Bey’in, Şehzâde Mustafa’nın katli üzerine kaleme aldığı hüzünlü ve bir o kadar da suçlayıcı ağıtıdır. Bu hazin hadiseden sorumlu tuttuğu Rüstem Paşa ile Şehzâdeyi kaçmak üzereyken yakalayıp boğan Zal Mahmud Ağa’yı şiirinde ismen anan Yahya Bey, Sultan’ı da yalanlara inanmakla suçlar. 17. yüzyılda tertip edildiği anlaşılan bu mecmuaya alınan şiirde Şehzâde Mustafa, “Sultan” olarak anılmıştır.
[Mecmû’a-i Eş’âr]
Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nuruosmaniye Koleksiyonu, 4962
Türkçe, Farsça; Talik, 324 vr.
-
22-
Sultan Süleyman’ın, bazı şairlerce ağır ithamlara maruz bırakılmasına rağmen bunları cezalandırma yoluna gitmeyişi, oğlunun katlinden pişmanlık duyduğuna delil olarak görülmüştür. Lakin bu müsamahaya muhalif davranışlara da yine devrin yazma nüshalarında rastlanabilmektedir. Şehzâde Mustafa isminin karalandığı bazı nüshalar günümüze kadar ulaşmıştır.
Sen dimen lâzım değül zıll-ı Hüdâ’dur didiğün
Bildim ey dil ânı Sultân Mustafâ’dur didiğün
Misâl der ism-i Sultân Mustafâ
Tîğ-i mihnetdür ser-i a‘dâya Sultân Mustafâ
Mîğ-i rahmetdür berr ü deryâya Sultân Mustafâ
Kânûnî devrinin velûd müelliflerinden olan Gelibolulu Sürûrî, münzevi bir hayat sürerken Padişahın buyruğu üzerine Şehzâde Mustafa’nın hocalığına getirilmiştir. Şehzâde için telif ettiği Bahrü’l-Ma‘ârif Türk edebiyatının derli toplu ilk belâgat kitabı sayılmıştır. Eserin burada gösterilen nüshası Şehzâdenin katlinden iki ay kadar önce istinsah edilmiştir. Nüshada Şehzâde, padişahlar için kullanılan “zıll-ı Hüdâ” (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) ifadesiyle nitelendirilirken, “Sultân Mustafâ” ibaresinin geçtiği her yerde Mustafa ismi, sonraki bir tarihte karalanmıştır.
Bahru’l-Ma‘ârif
Sürûrî, Muslihuddin Mustafa b. Şa‘bân (v. 969/1562)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 3798
Türkçe, Talik, 19 st, 143 vr.
Ramazan 960 / Ağustos 1553
-
23-
Şehzâde Cihangir, Kânûnî’nin Hürrem Sultan’da olan en küçük oğluydu. Doğuştan hastalıklı bir bedene ve hassas bir mizaca sahipti. Bu nedenle sancağa gönderilmeyen ve babası tarafından titizlikle gözetilen şehzâde, ağabeyi Mustafa’nın boğdurulmasının üzerinden iki ay geçmeden, 8 Kasım 1553’te Halep’te vefat etti. Vefatına ağabeyinin katlinden duyduğu üzüntünün sebep olduğu rivayet edilmiştir. Bir diğer ağabeyi Şehzâde Mehmed’in türbesine defnedilmiş ve babası tarafından Tophane sırtlarında adına bir cami inşa ettirilmiştir. Şair tabiatlı olduğu rivayet edilen Cihangir, mizacına uygun olarak Za‘îfî mahlasını kullanmıştır.
Akl u fikrüm târumâr iden bu gîsûlar mıdur
Yohsa ruhsârundaki bu hâl-i hindûlar mıdur
Dir gören müjgânlarun altunda cânâ gözlerün
Hançer altunda yatur sayd olmış âhûlar mıdur
16. yüzyıl şairlerinden Ahdî, şiirlerinden çok, yazdığı tezkire ile tanınmaktadır. Gülşen-i Şu‘arâ adını taşıyan tezkîresinde Ahdî, yalnızca kendi çağdaşı olan şairleri ele aldığından, eserin önemli bir kısmı Kânûnî Sultan Süleyman dönemi edebi hayatını yansıtmaktadır. Bu sayfalarda, Kânûnî’nin, Za‘îfî mahlasıyla şiirler yazan şehzâdesi Cihangir’in biyografisi verilmekte ve şiirinden örnekler aktarılmaktadır.
Gülşen-i Şu‘arâ
Ahmed Ahdî b. Şemsî-i Bağdâdî (v. 1002/1593-94)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Halet Efendi Eki Koleksiyonu, 107
Türkçe, Nesih, 15 st., 234 vr.
-
24-
1557 Haziranında Osmanlı Pâyitahtı tarihî bir açılışa tanık olacaktır. Yapımı 7 yıl süren Süleymaniye Câmii, Padişahın da hazır bulunduğu bir merasimle hizmete girmiştir. Geleneğe uygun olarak Cuma namazı ile açılan câmiin anahtarları, Mimarı Sinan tarafından Sultan Süleyman’a sunulmuşsa da Sultan, çok emek verdiği bu yapının açılışına Mimarbaşı’nın layık olduğunu belirterek anahtarı kendisine teslim etmiştir.
Binâ-yı Câmi’-i Şerîf-i Sultân Süleymân der-Şehr-i İstanbûl
Bir subh-dem ol şems-i şipihr-i irfân ve ol mahbûb-ı kulûb-ı ins ü cân, Pâdişâh-ı kâm-rân Sultân Süleymân bin Selîm Hân aleyhi’r-rahme hazretlerinün mübârek kalb-i şerîflerine binâ-yı câm’i-i münîfe mübâşeret fikri güzerân eyleyüp bu ‘abd-ı na-tüvân Mi’mâr Sinân bendesini da’vet ve cami’i şerîf husûsunda meşveret buyurduklarında resm-i binâ ve ta’bîr-i makâm-ı câmi‘-i münîf tebyîn olundı.
Şair ve nakkaş Sâ’î Mustafa Çelebi, Mimar Sinan hakkında kaleme aldığı eserler ve Sinan’ın yaptığı eserlerin kitabeleri için yazdığı şiirlerle tanınmaktadır. Sâ’î’nin eserlerinden Tezkiretü’l-Bünyân, Mimar Sinan’ın çocukluğundan mimarbaşı olduğu zamana kadarki hayat hikâyesini ve altı önemli eserinin yapılış hikâyesini içermektedir. Eserde hadiseler Mimar Sinan’ın dilinden anlatılır.
Tezkiretü’l-Bünyân
Sâ‘î Mustafa Çelebi (v. 1004/1595)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nuri Arlasez Koleksiyonu, 81
Türkçe, Nesih, 15 st, 36 yk.
1206 / 1791
-
25-
15 Nisan 1558’de, Sultan Süleyman’ın çok sevdiği hasekisi Hürrem Sultan vefat etti. Padişaha 1’i kız 6 evlat vermiş olan Haseki Sultan, bunların üçünün ölüm acılarını tatmıştı. İbrahim Paşa ve Şehzade Mustafa’nın öldürülmelerinde payının olduğu rivayet edilmiştir. İstanbul, Kudüs, Mekke ve Medine’de pek çok hayır eserleri yaptırmıştır.
Mezkûr Şehzâde-i Civân-bahta Gönderilen Ta‘ziyenâme Sûretidür. Vâlide-i Cennet-mekânları Vefât İtdükde
Celâlzâde Sâlih Çelebi ile Şehzâde Bayezid arasındaki yazışmaları içeren bu eserde, Şehzâdenin kendisine ısmarladığı tercüme işi ile ilgili karşılıklı mektupları kendi hattı ile kopya eden Sâlih Çelebi, annesi Hürrem Sultan’ın vefatı münasebeti ile de Bâyezid’e bir taziyename göndermiştir. Hayırseverliği ile andığı Valide Sultan için, “fukaranın dualarıyla kabri gül bahçeleri gibi aydınlık ve ahiretleri de dünyaları gibi mamur olsun” diye duada bulunmuştur.
Şehzâde Bayezid'e Gönderilen Mektuplar
Celâlzâde Sâlih Çelebi (v. 973/1565)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Kadızade Mehmed Koleksiyonu, 557-004
Müellif Hattı
Türkçe, Talik, 17 st., 82-88 vr.
-
26-
Kânûnî’nin Hürrem Sultan’a olan sevgi ve muhabbeti, dönemin kaynaklarında çokça zikredilmiştir. Bu sevgi neticesinde, cariye olarak girdiği sarayda önce haseki unvanını alan, ardından da Padişah ile nikâhlanan Hürrem Sultan, haremin Eski Saray’dan Topkapı Sarayı’na taşınmasına da vesile olmuştur. Hasekisi ile karşılıklı mektupları günümüze ulaşan Sultan Süleyman’ın onun için yazdığı şiirleri de Dîvân’ında yer almaktadır.
Celîs-i halvetüm varum habîbüm mâh-ı tâbânum
Enîsüm mahremüm varum güzeller şâhı sultânum
Hayâtum hâsılum ömrüm şarâbum kevserüm adnüm
Bahârum behcetüm rûzum nigârum verd-i handânum
Neşâtum işretüm bezmüm çerâğum neyyirüm şem’üm
Turunc u nâr u nârencüm benüm şem’-i şebistânum
Nebâtum şekkerüm gencüm cihân içinde bî-rencüm
Azîzüm Yûsufum varum gönül Mısrındaki hanum
Sitanbulum Karamanum diyâr-ı milket-i Rûmum
Bedahşânum u Kıpcağum u Bağdâdum Horâsânum
Saçı dârum kaşı yâyum gözi pür-fitne bîmârum
Ölürsem boynuna kanum meded hey nâ-Müselmânum
Kapunda çünki meddâhum seni medh iderüm dâ’im
Yürek pür-gam gözüm pür-nem Muhibbîyem hoş-hâlem
“Muhibbî” mahlasıyla şiirler yazan ve çeşitli türlerde 4118 adet manzumesi bulunan Kânûnî Sultan Süleyman, bu gazelini Haseki Hürrem Sultan için yazmıştır. Şiirde, maddi ve manevi olarak her şeyinin Hürrem Sultan olduğunu ifade eden Kânûnî, kendisini, yüreği gamlı, gözü yaşlı fakat halinden memnun bir vaziyette Hürrem Sultan’ın kapısında övgücü olarak ifade etmektedir.
Dîvân-ı Muhibbî
Muhibbî, Kânûnî Sultan Süleyman (v. 974/1566)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 3970
Türkçe, Talik, 13 st., 219 vr.
-
27-
Ağabeyleri Mustafa ve kardeşleri Cihangir’in ölümlerinin ardından, Hürrem Sultan’dan olma şehzâdeler Selim ve Bayezid tahtın iki vârisi olarak kalmışlardı. Annelerinin de 1558’de ölümü iki kardeş arasındaki gerginliği artırmıştı. Kânûnî’nin ihtilafın halli noktasındaki kararı gerginliği had safhaya ulaştırdı. Sancakları değiştirilen şehzâdelerden Bayezid, başkentten ve dolayısıyla tahttan uzaklaştırıldığı düşüncesiyle asker toplayarak ağabeyinin üzerine yürüdü. 30 Mayıs 1559’da Konya önlerinde karşılaşan iki ordudan galip gelen, babasının da askeri olarak desteklediği Şehzâde Selim’inki oldu.
Elli Beşinci Vâkı‘a, Şehzâde Cengidür
…Ahvâl-i ceng-i Şehzâdegân, Nâdiru’l-Mehârib nâm kitâbımızda nazmen ve nesren beyân olunmuşdur. Ve illâ bu kitâbda dahî ber-vech-i icmâl îzâhı vâcibât-ı tevârîhinden bulunmuşdur…
Bir Osmanlı münevveri ve tarihçisi olan Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhü’l-Ahbâr adını verdiği âbidevî eserinde dünya tarihini ele almış ve eserini yaklaşık 250 kitaba dayanarak meydana getirmiştir. Âlî’nin eserinde Kânûnî Sultan Süleyman dönemi olayları mühim bir yer tutar. Bir dönem Şehzâde Selim’in dîvân kâtipliğini de yapan müellifin, Künhü’l-Ahbâr’da “Şehzâde Cengidür” başlığı altında anlattığı Selim-Bayezid savaşı ile ilgili, Nâdiru’l-Mehârib isimli müstakil bir eseri de bulunur.
Künhü’l-Ahbâr
Gelibolulu Mustafa Âlî Efendi (v. 1008/1600)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Hamidiye Koleksiyonu, 914
Türkçe, Talik, 31 st., 545 vr.
-
28-
12 Temmuz 1561’de Sultan Süleyman’ın damadı, Mihrimah Sultan’ın kocası Vezîriâzam Rüstem Paşa öldü. Geride 12 milyon altınlık bir servet bırakan paşanın aldığı mali tedbirlerle devlet hazinesini de doldurduğu kaydedilmiştir. Osmanlı ülkesinin dört bir yanında pek çok hayır eseri de yaptırmış olmasına rağmen devrinde ve sonrasında Şehzâde Mustafa’nın katlindeki payı ile anılmıştır. Edebî hâmîlik yönünden seleflerine göre zayıf bulunmuş olsa da kendisine sunulan bazı telif ve tercüme eserler günümüze ulaşmıştır.
Heşt Bihişt adlı meşhur Osmanlı tarihinin müellifi İdrîs-i Bitlisî’nin oğlu olan Ebu’l-Fazl Mehmed Efendi’nin kaleme aldığı Kanûnu'l-İlâc, Zahîre-i Harizmşâhî adlı Farsça tıp kitabının Türkçeye tercümesidir. Müellif, Rüstem Paşa’nın meclisinde Zahîre’den bahsedilmesi üzerine Paşanın eserin Türkçeye çevrilmesini emrettiğini, bu göreve de kendisini uygun gördüğünü yazar. Takdim sayfasında Rüstem Paşa, Rüknüddevle, Nizâmülmülk gibi pek çok övücü sıfatla anılmıştır.
…Nizâmülmülk Rüstem Paşa… …hazretlerinün meclis-i âlîlerinde bazı efâzıl-l eyyâm ilm-i tıbbdan Fârisîyle müdevven olan Zahîre-i Harizmşâhî kitâbının evsâfını zikr itmekle… …memalik-i Rûm ki ekser halkınun husûsan avâmu’n-nâsınun mu‘tâdları lisân-ı Türkî ibâetdür ol tâife dahî kitâb-ı mezkûrun fevâidinden müstefîd ve behremend olmak kasdına himmet-i âlîleri mültefit ve müteveccih olup… …Ebulfazl Mehmed bin İdrîs… …dâ‘îlerinde hüsn-i zanları vefkınca bu hıdmetin edâsına… … şürû‘ fermân itdiler.
Kanûnu'l-İlâc ve Şifâü'l-Emrâz li-Külli Mizâc
Ebu'l-Fazl Defterdar Mehmed b. İdrîs el-Bitlisî (v. 982/1574)
Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nuruosmaniye Koleksiyonu, 3574
Türkçe, Talik, 27 st., 244 vr.
-
29-
Ağabeyi karşısındaki yenilgisinin ardından Amasya’ya, sancağına dönen Şehzâde Bayezid, aracılar vasıtasıyla babasından affını istediyse de olumlu cevap alamadı. Osmanlı topraklarında barınamayacağını anlayınca İran’a sığındı ve Şâh Tahmasb tarafından törenler ve hediyelerle karşılandı. Bu misafirperverliği kısa süren Şâh, Bayezid’i hapsettirerek Sultan Süleyman ve Şehzâde Selim ile ayrı ayrı pazarlığa koyuldu. Karşılıklı yazışmaların ardından Şehzâde Bayezid, Kânûnî ve Selim’in adamlarına teslim edildi. 23 Temmuz 1562’de Kazvin’de boğdurulan Bayezid, Sivas’ta defnedildi. Selim tahtın tek varisi olarak kalırken, Bayezid’in macerası “tahta tabut” ile son buldu.
Vak’a-i Sultân Selîm ve Sultân Bâyezîd’de bu kıt’ası beyne’l-cumhûr meşhûr olmış idi.
Çün be-hükm-i Kâdir u Kahhâr Sultan-ı ezel
Taht-ı zerle tahta-i tâbûtı taksîm itdiler
Bahtı gör kim tahta-i tâbûta bindi Bâyezîd
Tahtı bir Şâh-ı Selîmü’t-tab‘a teslîm itdiler
Kınalızâde Ali Çelebi’nin oğlu olan Hasan Çelebi, çeşitli müderrislik ve kadılıklarda bulunmuş olup, şöhretini şair biyografilerini topladığı “tezkire” türündeki eseriyle kazanmıştır. 600’de fazla şairin hayatı ve şiirlerinden örneklerin sunulduğu eserin bu nüshası, müellifin sağlığında istinsah edilmiştir. Görülen sayfalarda Şehzâde Bayezid’in Kütahya’daki ilmi muhitinde de yer alan Firâkî’nin hayatı ile merhum hâmîsi için yazdığı beyitler yer almaktadır.
Tezkiretü’ş-Şu‘arâ
Kınalızâde Hasan Çelebi (v. 1012/1604)
Köprülü Yazma Eser Kütüphanesi
Mehmed Asım Bey Koleksiyonu, 386
Ramazan b. Abdülmennan’ın Talik Hattıyla
Türkçe, 19 st., 432 vr.
Ramazan 1009 / Mart1601
-
30-
Kânûnî’nin Hürrem Sultan’dan dünyaya gelen dört oğlundan üçüncüsü olan Şehzâde Bayezid, Kütahya sancak beyliği esnasında etrafında geniş bir ilmî muhit oluşturmuştu. Şairleri himaye ediyor, ulemaya telif ve tercüme kitaplar sipariş ediyordu. Onu Kütahya’da ziyaret eden Kutbüddin el-Mekkî, Şehzâdenin bir sultan gibi giyinip tahta geçtikten sonra yapacakları hakkında vaatlerde bulunduğunu söylüyordu. Ne var ki, tüm bu hayalleri tıpkı ağabeyi Mustafa gibi celladın kemendi altında son bulacak ve yine onun gibi, tercüme ettirdiği kitaplardan dahi adı silinecekti.
Ol şeref-i burcunun şems-i tâbânı, âl-i Osman’dan diyâr-ı Rûm’un sultân ibni sultânı, Şehzâde Sultân Bâyezid bin Sultân Süleymân’dur ki dâr vesî-i‘ dünyâya ne ataları gibi âlî-şân pâdişâh, ve ne kendüleri gibi şehzâde-i dil-âgâh-ı bülend-bârgâh gelmişdür.
Şehzâde Bayezid’in Kütahya sancak beyliği döneminde tercüme ettirdiği eserlerden biri de Cemâleddin Avfî’nin Cevâmi‘u'l-Hikâyât ve Levâmi‘u'r-Rivâyât’ıdır. Ahlâkî-edebî hikâyelerden oluşan eseri Celâlzâde Sâlih müsvedde olmaksızın tercüme ettiğini belirtmiştir. Müterciminin hattı ile yazılmış olan bu nüshanın sonunda Bayezid, “Âl-i Osmân’dan diyâr-ı Rûm’un Sultân ibni Sultânı” ifadeleri ile anılmışsa da, -isyan ve katlinden sonra olsa gerek- ismi kazınarak silinmeye çalışılmıştır.
Terceme-i Cevâmi‘u'l-Hikâyât ve Levâmi‘u'r-Rivâyât
Celâlzâde Sâlih Çelebi (v. 973/1565)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 3167
Müellif Hattı
Türkçe, Talik, 19 st, 537 vr.
965 / 1557
-
31-
1564 yılında, Sultan Süleyman’ın imar faaliyetleri içerisinde en masraflı ve en uzun soluklu olanı, Kırkçeşme suyolları tamamlandı. İstanbul’un kadîm su sorununu çözmek amacıyla on yıl önce başlanan proje itirazlarla karşılaşmıştı. Vezîriâzam Rüstem Paşa, şehre bol su getirilirse İstanbul’un nüfusunun artıp iaşesinin zorlaşacağı gerekçesiyle tesisin yapımına karşı çıkmıştı. 1563 yılında yaşanan sel felâketi ise tamamlanma aşamasındaki tesise ciddi zarar vermiştir. Ancak bir yıl içerisinde, yıkılan kemerlerin tamiri neticesinde bu âbidevî eser hizmete açılmıştır.
Târîh-i Kemer-i Cedîd-i Âb-ı Revân
Hazret-i Sultân Süleymân bin Selîm
K’oldurur zıll-ı Hudâ hem pâdişâh-ı bahr ü ber
Bir melek-haslet şeh-i âdildür ol kân-ı kerem
Bendedür dergâhına şehler eyâ ehl-i hüner
Akıdup âb-ı revânı sû-be-sû ol Pâdişâh
Sikke-i mermerde kazup kodı âlemde eser
Şehr-i İstanbulda yapdı câ-be-câ ol çeşmeler
Ola makbûl-i Hudâ ve hem Resûl-i mu’teber
Hâtif-i gayb didi böyle ânun târîhin
Pâdişeh su yolına yapdı yine âlî kemer
Kânûnî Sultan Süleyman devri tarihçilerinden Eyyûbî’nin manzum olarak kaleme aldığı Risâle-i Pâdişâh-nâme, Kânûnî döneminde gerçekleşen olayları aktarmaktadır. Eserde özellikle Padişahın yaptırdığı su tesisleri üzerinde durulmaktadır. Görülen sayfalarda müellif, yeni yapılan su kemeri için tarih düşürmüştür. Şair, son mısradaki kelimelerle, ebced hesabına göre Hicri 972 (Miladi 1564) yılına işaret etmektedir.
Risâle-i Pâdişâh-nâme(Menâkıb-ı Sultân Süleymân)
Eyyûbî (16. yüzyıl)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Esad Efendi Koleksiyonu, 2242
Türkçe, Nesih, 11 st., 72 yk.
-
32-
Mimar Sinan’ın hacim yönünden en büyük eseri olan Kırkçeşme Sularının inşası için 50 milyon akçe sarf edilmiştir. Uzun yıllar İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan bu yapılar muhtelif tarihlerde yapılan tadilat ve tamirlerle günümüze dek ulaşmıştır. İnşa süreci devrin kaynaklarında detaylı olarak anlatılmış olan suyolları ve kemerler, sonraki devirlerde hazırlanan suyolu haritalarında da resmedilmiştir.
Der kurb-ı karye-i Avas bu kemerdür bu ki merhûm ve mağfûrun-leh Sultân Süleymân Suyı Kemeri dirler. Bu su lağım ile yanından geçmişdür. On üç bacadur.
Köprülü ailesinin vakfettiği suyollarını gösteren haritalarda, daha önceki tarihlerde yapılmış bazı suyolları ve kemerler de gösterilmektedir. Bu haritalarda yer alan kemerlerden birisi, Kânûnî Sultan Süleyman’ın Ayas Köyü’nde (bugün Atışalanı) Mimar Sinan’a yaptırdığı “Sultan Süleyman Suyu Kemeri”dir.
Su Yolu Haritası
Köprülü Yazma Eser Kütüphanesi
Köprülü İlave Koleksiyonu, 197
-
33-
1566 yılı “Devr-i Süleymânî”nin son yılı oldu. Bir önceki seferinin üzerinden on üç yıl geçmiş olan Padişah 72 yaşına gelmişti. Uzun müddettir muzdarip olduğu nikris hastalığı bir yana, yaşadığı evlat, eş ve torun acıları ile de sarsılmıştı. Tebaası nazarındaki otoritesinin zayıflaması, Habsburglar ile yapılan antlaşmaların yetersiz kalışı ve Vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa’nın bu yöndeki teşviki, yaşlı Sultan’ın bir kez daha ordusunun başına geçmesine sebep oldu. 1 Mayıs 1566’da, at üzerinde son kez pâyitahttan ayrılan Kânûnî Sultan Süleyman, Sigetvar Kalesini kuşatan ordusunun başında, 7 Eylül gecesi son nefesini verdi. Vefatı gizli tutulan Sultan’ın ardından ordusu Sigetvar’ı fethederek son seferinden de zaferle dönmesini sağladı.
Sa‘îdü’l-hayât ve şehîdü’l-memât merhum ve mağfûrun leh Pâdişâhımız Safer ayının yigirmi ikinci cum‘a irtesi gicesi sabâha dört saat kaldıkda bu dâr-ı mihnetden rûh-ı pür-fütûhları tayerân dâr-ı cinân âşiyân idindi.
Bu esnâda Kapu Ağası Ya‘kûb Ağa dahî derd ü hasret-i Pâdişâhîye tahammül idemeyüp terk-i dünyâ eyledi
Sigetvar Seferine bizzat katılmış ve Sokullu Mehmed Paşa’nın yakınında bulunmuş olan Selânikî Mustafa Efendi’nin eseri, Kânûnî Sultan Süleyman’ın son döneminden III. Mehmed’in saltanatının ortalarına kadar olan süreci ele almaktadır. Selânikî’nin tarihi, başka bir eserden yararlanılmaksızın doğrudan doğruya kendi şahitliğine ve döneminin belgelerine dayanır. Gösterilen bölümde, Kânûnî’nin son seferi olan Sigetvar Seferi ve bu esnadaki vefatı anlatılmaktadır.
Târîh-i Selânikî
Selânikî Mustafa Efendi (v. 1008/1600 civarı)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Hekimoğlu Ali Paşa Koleksiyonu, 698
Mahmud b. Şeyh Abdullah’ın Talik Hattıyla
Türkçe, 25 st., 387 vr.
Rebiülâhir 1142 / Ekim 1729
-
34-
Sultan’ın vefatını ustalıkla gizleyen Vezîriâzam, durumu Şehzâde Selim’e bir mektupla iletti. Haberi alan Selim Kütahya’dan Belgrad’a hareket ederken ordu da Sigetvar Kalesi’ni tamir edip Pâyitahta doğru yola koyuldu. Sultan’ın arabasına, merhuma benzeyen, hasoda oğlanlarından Bosnalı Hasan Ağa oturtularak yol boyunca askere selam verdirildi. Bu tedbir üzere Belgrad’a dört konak kalıncaya kadar gelinmişti ki, Vezîriâzamın araba etrafında Kur’an okunmasını emretmesi üzerine, herkesin anlayıp inanmak istemediği sır âşikâr oldu. Askerin 46 yıldır başlarında gördükleri gazi hükümdar ölmüştü. Haberi duyan askerin feryâdı arşa ulaşmış, ağlayıp inlemelerinden ordunun yürüyüşü durmuştur. Sokullu Mehmed Paşa etkili bir nutukla onları teskin etmişse de bu acı dinmemiş ve pek çok şairin dilinden günümüze kadar ulaşmıştır.
Mersiye-i Sultân Süleymân aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân
Ân ol güni ki âhir olup nev-bahâr-ı 'ömr
Berg-i hazâne dönse gerek rûy-ı lâle-reng
(Ömrün ilkbaharının sona erip lâle renkli yüzünün sonbahar yaprağına döneceği günü düşün!)
'İbret gözinde niceye dek gaflet uyhusı
Yitmez mi sana vâkı'a-i Şâh-ı şîr-ceng
(İbret gözünde gaflet uykusu ne zamana kadar devam edecek?
Uyanman için aslan pençeli Pâdişâhın başına gelen hâl yetmez mi?)
Yüz yire kodı lütf ile gül-berg-i ter gibi
Sandûka saldı hâzin-i devrân güher gibi
(Taze bir gül yaprağı gibi lütf ile yüzünü yere koydu
Devran denilen hazinedar bir mücevher gibi onu sandığa kapadı)
“Sultânü’ş-şu’arâ” olarak anılan ve klasik şiire dil, içerik ve üslup bakımından önemli katkıları bulunan Bâkî, 16. yüzyıl divan şairlerindendir. Hoşsohbet ve neşeli karakterinin yanı sıra görevlerindeki dürüstlüğü, çevresinde büyük itibar kazanmasını sağlamıştır. Kânûnî Sultan Süleyman’ın çok ilgi gösterdiği Bâkî, Kânûnî’nin birçok şiirine nazireler yazmıştır. Sultan Süleyman Mersiyesi, Bâkî’nin şiirinin zirvelerinden sayılmıştır. Şair mersiyesinde, sağlığında çok nimetini gördüğü hâmîsinin vefatından duyduğu üzüntüyü oldukça sanatlı bir üslupla anlatmıştır.
Dîvân-ı Bâkî
Bâkî, Mahmûd Abdülbâkî b. Muhammed el-İstanbulî (v. 1008/1600)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Lala İsmail Koleksiyonu, 427
Türkçe-Farsça, Talik, 17 st., 126 vr.
Cemâziyelâhir 1002 / Mart 1594
-
35-
Hulâsa-i Devr-i Sultân Süleymân
Kânûnî Sultan Süleyman devrinde, Derviş Mehmed tarafından kaleme alınan Sübhatü’l-Ahbâr ve Tuhfetü’l-Ebrâr, Hz. Adem’den itibaren peygamberleri, bazı büyük hükümdarları ve efsanevi kişileri, Kânûnî’ye kadar olan Osmanlı padişahlarını, şemalar halinde ve her biri hakkında kısa bilgiler vererek gösteren bir eserdir.
Görülen sayfalar, Kânûnî’nin saltanatının özeti niteliğindedir. Sağ taraftaki dairenin merkezinde padişahın ismi yer almakta, dairenin üst yarısında Kânûnî’nin hükmettiği “yedi iklim” sayılmakta, alt yarısında ise fethettiği yerler belirtilmektedir. Sol taraftaki küçük dairelerde ise padişahın oğulları ve torunlarının adları bulunmakta ve her biri için bazı bilgiler verilmektedir. Verilen bilgiler arasında; Şehzâde Mehmed’in sancağa gönderildikten kısa bir süre sonra vefat ettiği ve Kânûnî tarafından oğlunun hatırasına bir cami yaptırıldığı, Şehzâde Mustafa’nın bir sefer esnasında padişaha isyan ettiği için katledildiği, Şehzâde Cihangir’in babasıyla beraber gittiği bir seferde vefat ettiği, Şehzâde Bayezid’in sonradan padişah olan kardeşi Sultan Selim’e karşı ayaklandığı için öldürüldüğü gibi notlar bulunmaktadır.
Sübhatü’l-Ahbâr ve Tuhfetü’l-Ebrâr
Derviş Mehmed b. Şah (Şeyh) Ramazan
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 3072
Türkçe, Nesih, 200-232 vr.
36-
Kânûnî Sultan Süleyman haleflerinin yalnızca gazâ ve fetih ruhunu değil, kitap sevgisini de tevârüs etmişti. Hem Süleymaniye Medreselerine, hem de genç yaşta vefat eden oğlu Mehmed için yaptırdığı Şehzâde Medresesine kitaplar vakfetmişti. Görülen eser de bunlardan biri olup, Osmanlı hanedanının dört üyesinden izler taşımaktadır. Sultan Süleyman’ın kendi mührünün yanında, büyük dedesi Fatih Sultan Mehmed’in mütalaası için yazıldığına dair madalyon, dedesi II. Bayezid ile oğlu Mehmed’in mühürleri aynı sayfayı süslemektedir.
Mehmed bin Süleymân Hân el-muzaffer dâ’imâ
Süleymân Şâh bin Selîm Hân el-muzaffer dâ’imâ
Bi-resmi mütâla‘ati’s-Sultâni’l-a‘zam el-Hâkâni’l-mu‘azzam es-Sultân Mehmed Hân bin es-Sultân Murâd Hân
Bâyezîd bin Mehmed Hân el-muzaffer dâ’imâ
Levâmi‘u’l-Esrâr Şerhu Metâli‘i’l-Envâr
Kutbüddin Râzî, Muhammed b. Muhammed et-Tahtânî (v. 766/1365)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Şehzade Mehmed Koleksiyonu, 78
Arapça, Nesta‘lik, 21 st., 120 vr.
-
37-
Sultan Süleyman’ın inşa ettirdiği medreselerde, devin en büyük âlimleri müderrislik yapmışlardı. Günümüzde Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi olarak hizmet veren Süleymaniye Külliyesi’ndeki Sâlis (Üçüncü) Medrese’nin ilk müderrisi, Kınalızâde Ali Çelebi idi. Çeşitli müderrislik ve kadılıklarda bulunan Ali Çelebi’nin en meşhur eseri Ahlâk-ı Alâî’dir. Eserinde ahlak felsefesi, devlet idaresi ve adalet gibi konuları işleyen Kınalızâde, 1572 yılında Anadolu Kazaskeri iken vefat etmiştir.
…sene hamse ve tis‘în ve tis‘a mie. Kâtibü’l-fakîr Derviş Mehmed (Muhammed) Ahlâkî…
…Yigirmi sekizinci nüshadur ki hatt-ı fakîr ile tamâm oldu.
Sadece İstanbul kütüphanelerinde yetmişten fazla nüshası bulunan Ahlâk-ı Alâî, Osmanlı coğrafyasının farklı yerlerinde hem okunmuş hem de yazılmıştır. Bu nüsha ise, eseri kırktan fazla kez istinsah ettiği için Ahlâkî olarak anılan Derviş Mehmed tarafından Şam’da istinsah edilmiştir. Müstensih eserin sonunda, kendi hattı ile tamam olan yirmi sekizinci Ahlâk-ı Alâî nüshası olduğunu belirtmiştir.
Ahlâk-ı Alâî
Kınalızâde Ali Çelebi (v. 979/1572)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Murad Molla Koleksiyonu, 1237
Derviş Mehmed Ahlâkî’nin Ta‘lik Hattıyla
Türkçe, 19 st., 316 vr.
Şam, Rebîülâhir 995 / Nisan 1587
-
38-
Hakkındaki bilgi oldukça sınırlı olan Hâce Mahmûd er-Rûmî tarafından, İbnü’l-Verdî’nin Harîdetü’l-Acâ’ib adlı kitabının Türkçeye çevrilmesi ile oluşturulan bu eser, devrine ait bir dünya haritası içerir. Kânûnî saltanatının son döneminde çizilmiş olan haritanın merkezinde Mekke ve Medine yer alır. Asya, Afrika ve Avrupa kıtaları ile bunları çevreleyen okyanusun resmedildiği haritanın sağ üst köşesinde “Âb-ı Hayât” ibâresi dikkat çeker.
Mekke-i Müşerrefe, Medine-i Münevvere
Vilayet-i Çin, Beldetü’l-Hind, Beldetü’t-Tibet
Bilâd-ı Mağrib
Bilad-ı Sudan,
Kostantıniyye, Nehr-i Tuna
Seyhun, Ceyhun, Maveraü’n-Nehr
Âb-ı Hayât
Terceme-i Harîdetü’l-Acâib ve Ferîdetü’l-Garâib
Hâce Hatîb Mahmûd er-Rûmî (v. 970/1563’ten sonra)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Esad Efendi Koleksiyonu, 2051
Türkçe, Nesih, 23 st., 188 vr.
-
39-
Sultan Süleyman’a Kânûnî unvanını kazandıran kânunnâmelerin oluşumunda en büyük pay devrin nişancısı Celâzâde Mustafa Çelebi’nindir. “Koca Nişancı” diye anılan Celâlzâde’den günümüze, kânunnâmeleri kadar önemli bir de tarih eseri kalmıştır. Tabakâtü’l-Memâlik, Kânûnî saltanatının abidevî bir kaynağı olduğu gibi, nüshaları da o dönemin en nadide sanat eserleri arasındadır.
Altın ve lacivert zemin üzerine rûmî ve hatâyî motifler; pembe, mavi, yeşil ve kırmızı çiçekler kullanılarak hazırlanan bu serlevha tezhibi, Kânûnî devrinin üslup özelliklerini taşımaktadır.
Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik
Koca Nişancı, Celâlzâde Mustafa Çelebi (v. 975/1567)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 3296
Celalzâde Mahmud Çelebi’nin Talik Hattıyla
Türkçe, 21 st., 418 vr.
-
40-
Tabakâtü’l-Memâlik’in bu nüshası Kânûnî devri cilt sanatının en güzel örneklerinden birine sahiptir. Mülemma‘ olan cilt kapakları, sıvama altın tekniği ile bezenmiştir. Hatâyî, bulut deseni ile oluşturulmuş kompozisyon eserin sanatını yansıtmaktadır. Cildin iç kısmında şemse, salbek ve köşebentler lacivert zemin üzerine kâtı‘ tekniği ile süslenmiştir.
Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik
Koca Nişancı, Celâlzâde Mustafa Çelebi (v. 975/1567)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Hekimoğlu Ali Paşa Koleksiyonu, 779
Türkçe, Ta‘lik, 21 st., 471 vr.
-
41-
Kânûnî Sultan Süleyman döneminin tanınmış denizci, astronom ve coğrafyacılarından olan Seydî Ali Reis’in Kânûnî’ye sunduğu Hulâsatü’l-Hey’e isimli eseri, Ali Kuşçu’nun Arapça olarak kaleme aldığı er-Risâletü’l-Fethiyye isimli eserinin genişletilmiş Türkçe tercümesidir. Bir önsöz ile 12 bölümde oluşan ve döneminde temel kaynak olarak kullanılan eserde astronomiye dair konular işlenmiştir.
Eserin 6. bölümünün 3. kısmından alınan bu sayfalarda, “küsûf-ı küllî” (tam güneş tutulması), “küsûf-ı cüz’î” (parçalı güneş tutulması), “husûf-i küllî” (tam ay tutulması), “husûf-ı cüz’î” (parçalı ay tutulması) anlatılmakta ve şekillerle gösterilmektedir.
…ol vakt kamer basar ile âfitâb mâbeyninde hâ’il olur ve âfitâbun yüzini örter, bu hâle küsûf dirler. Ve gâh tamâmını örter; şol vechle ki âfitâbdan hergiz görünmez olur ve ana küsûf-ı küllî dirler. Ve gâh olur ki bir pâresin örter, ana küsûf-ı cüz’î dirler.
…zemîn-i mâh ile âfitâbun mâbeyninde hâ’il olur, vuzû-i âfitâbun mâha vusûline mâni olur. Pes mâh kendü reng-i aslîsi üzerine görinür ve bu hâle husûf dirler. Ve husûf dahî gâh küllî ve gâh cüz’î olur. Ol dahî bu nev‘ledür.
Hulâsatu’l-Hey’e
Seydî Ali Reis b. Hüseyin el-Galatavî el-Kâtibî (v. 972/1562)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Ayasofya Koleksiyonu, 2591
Türkçe, Nesih, 19 st., 94 vr.
-
42-
Hint hükümdarlarının oğullarını eğitmek için hazırlanan ve hayvan hikâyelerine dayanarak yöneticilere çeşitli öğütler veren Kelîle ve Dimne, Doğu dünyasında çok beğenilmiş ve birçok dile tercüme edilmiştir. Alâeddin Ali Çelebi’nin, Kelîle ve Dimne’nin Farsça bir tercümesinden Türkçeye çevirdiği ve Kânûnî’ye sunduğu Hümâyûnnâme, hem içeriği, hem nesir üslubu bakımından büyük takdir görmüştür. Rivayete göre Sultan Süleyman, eseri kendisine sunulduğu gece başından sonuna kadar büyük bir zevkle okumuştur.
Hümâyûnnâme
Alâeddin Ali b. Sâlih el-Filibevî (v. 950/1543)
Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nuruosmaniye Koleksiyonu, 4370
Hüseyin b. Veli’nin Talik Hattıyla
Türkçe, 25 st., 301 vr.
İstanbul, Muharrem 1001 / Ekim 1592
-
43-
İranlı meşhur âlim ve şair Molla Câmî’nin, Kur’ân-ı Kerîm’in başından Bakara Sûresi’nin 23. âyetine kadar olan kısmının tefsirini yaptığı eserinin bu nüshası, Kânûnî Sultan Süleyman’a hediye olarak hazırlanmıştır. Zahriye sayfasında altın varak zemin üzerine beyaz mürekkeple yazılan ithaf metninde yer yer kararmalar görülür. Metinde Kânûnî, Sultan Selim’in mülkünün vârisi, (Hz. Süleyman’dan sonraki) ikinci Süleyman, Arap ve Acemin Sultanı, İki Doğu ve İki Batının Hakanı, Osmanoğulları Semasının Güneşi gibi sıfatlarla övülmüştür.
Tuhfetü li’s-Sultâni’l-İslâm ve’l-Müslimîn…
…Süleymânü’s-Sânî fi’d-Devrân…
…el-Mücâhid fî Dînillâh el-Gâzî fî Sebîlillâh…
…Şemsü semâ’i Âli Osmân…
…es-Sultân Süleymân bin es-Sultân Selîm Hân bin es-Sultân Bâyezîd Hân…
Tefsîru’l-Kur’ân
Molla Câmî, Abdurrahman b. Ahmed el-Câmî (v. 898/1492)
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Şâzelî Tekkesi Koleksiyonu, 7-01
Abdullah et-Tebrîzî’nin Nesih Hattıyla
Arapça, 19 st., 88 vr.
İstanbul, 950 / 1543-44
-
44-
Âdı Mahmûd u Muhammed’dür Emîn
Âsümâna nurdur şem‘-i zemîn
Sakın bir kimsenün gönlini sıma
Bütün bir dâhî olmaz sınsa şîşe
Kâtibü’l-abdi’s-Sultânî
Muzaffer Ali Şirvânî
Müzehhibü’l-fakîr Kara Memi el-hakîr
Kânûnî Sultan Süleyman’ın “Muhibbî” mahlasıyla yazdığı şiirlerden oluşan dîvânı, devrinde ve sonrasında pek çok kez istinsah edilmiştir. Bu nüsha ise Padişahın sağlığında hazırlanmış olup iki saray sanatkârının imzasını taşımaktadır. Sultan’ın kâtiplerinden olan Muzaffer Ali Şirvânî tarafından istinsah edilen nüshanın tezhiplerini, Kânûnî döneminin başnakkaşı Kara Memi yapmıştır.
Görülen sayfaların birinde Sultan Süleyman’ın Hz. Muhammed’e olan muhabbetini anlatan bir matla‘, kırılan gönlün şişe misali tekrar bütün olamayacağını belirten bir müfred ile muhtelif konulardaki beyitleri yer alır. Diğer sayfada ise ferağ kaydı içerisinde nüshanın hattatı Muzaffer Ali Şirvânî ve müzehhibi Kara Memi’nin isimleri görülür.
Dîvân-ı Muhibbî
Muhibbî, Kânûnî Sultan Süleyman (v. 974/1566)
Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Nuruosmaniye Koleksiyonu, 3873
Hattat: Saray Katibi Muzaffer Ali Şirvânî
Müzehhib: Sernakkâş Kara Memi
Talik, 11 st., 278 vr.
İstanbul, Şevval 971 / Haziran 1564
-
45-
Kânûnî devrinin en büyük sanatkârlarından biri, hattat Ahmed Şemseddin Karahisârî’dir. Yâkût el-Müsta‘sımî ekolünden gelen Esedullah-ı Kirmânî’den aklâm-ı sitteyi meşkeden Karahisârî, hocasını eserlerinin ketebelerinde de anmıştır. Doksan yıla yakın ömründe Süleymaniye Camii kubbe yazıları, pek çok En‘âm-ı Şerîf, dua mecmuası, murakka‘ sığdırmış olup, Sultan Süleyman için yazdığı Mushaf-ı Şerîf hem onun hem de eserde emeği geçen müzehhip, mücellit gibi diğer sanatkârların sanatlarında ulaştıkları müstesna mevkii gösterir.
Ahmed Karahisârî’nin günümüze ulaşan en güzel eserlerinden biri olan bu En‘âm-ı Şerîf, hattatın imzasını taşımakla birlikte tarihsizdir. Tüm sayfa kenarları rûmî desenlerle süslü olan nüsha, Kânûnî devrinin ince zevk ve zarâfetini yansıtır.
Ketebehû ed‘afü’d-du‘afâ ve türâbü akdâmi’l-mesâkîn ve’l-fukarâ’ Ahmed el-Karahisârî min tilmîz-i Seyyid Esedullah el-Kirmânî rahmetullahi ‘aleyh.
En‘âm-ı Şerîf
Hattat Ahmed Şemseddin Karahisârî (v. 963/1566)
Muhakkak-Nesih-Sülüs, 10 st., 14 vr.
-
46-
72 yıllık ömrü, 46 yıllık saltanatı boyunca Kânûnî Sultan Süleyman, tıpkı tuğrasında yazılı olduğu gibi “daima muzaffer” olarak yaşadı. Kesin sonuç alınamayan seferleri olduysa da ordusunun başında mağlubiyet görmedi. 13 seferinin büyük bir kısmında karşısına çıkmaya cesaret edecek ordu dahi bulamadı. Ve arkasında hat, tezhip, minyatür; şiir, nesir, edebiyat; altyapı, mimarî, medeniyet; kanun, nizam ve ihtişam gibi sayısız yönden eşsiz bir Devlet bıraktı.
Çeşitli hat örneklerinin bir araya getirildiği bir murakka‘ (albüm) içerisinde, Fâtih Sultan Mehmed tuğrasıyla birlikte yer alan Kânûnî Sultan Süleyman tuğrası, istifindeki âhenkle sahibinin zarif sanat zevkini yansıtır.
Süleymân Şâh bin Selîm Şâh Hân el-Muzaffer Dâ’imâ
Tuğrâ-yı Garrâ-yı Sâhib-i Kânûn Sultân Süleymân Hân el-Gâzî Aleyhi Rahmeti’l-Bârî
Murakka‘
Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi
Hamidiye (Murakkaât) Koleksiyonu, 33
Arapça, Farsça,Türkçe, 10 vr.